Browse Author by selin
Genel

İlişkilerde “Zavallı Ben” Oyunu

Eşler, sevgililer ya da bireyler arasında ortaya çıkan çatışmalarda en sık duyulan ifadeler “Senin yüzünden…” diye başlayanlardır. “Beni sinirlendirdiğin için oldu”, “Senin yüzünden başım çatlıyor, tansiyonum çıktı” gibi.

Kişi bu yolla tüm olumsuzlukların sorumluluğunu bir başkasına yüklemekte ve böylece kendini “aklamakta”dır. Bu şekilde hiç bir hatası, suçu olmadığını kendine ve dünyaya ilan etmekte ve kendini de iyi hissetmektedir. Bununla birlikte böyle yaparken dünyada en çok oynanan oyun olan “zavallı ben” oyununu oynadığının farkında değildir.

“Zavallı ben” oyunu şöyle oynanır: Taraflar asla hiçbir şeyin sorumluluğunu almaz, hep diğerini suçlayarak sorumluluğu onlara atarlar. Oyunda en başarılı olanlar diğerini suçlamak için en çok alternatif bulabilenler ve kendi mağduriyetlerini en iyi şekilde ortaya koyabilenlerdir. Böylece hem sorumluluk alarak kendilerini yormazlar, hem sorumluluk almadıkları için suçlanmazlar, hem de mağduriyetleri nedeniyle kendilerini acındırdıkları için oyundaki bazı kişilerin sempatisini kazanabilirler. Ancak bu oyun oynaması çok zevkli bir oyun değildir, çünkü oyunun kazananı olmaz.

Oyuncular hep çözümleri başkalarından bekledikleri için oyunun sonunda kimse istediklerine ulaşamaz ve ihtiyaçlarını istediği gibi karşılayamaz. Başka bir deyişle kişinin istediklerine ulaşabilmesi ve ihtiyaçlarını karşılayabilmesi diğerinin “insafına” kalmış olur ki bu her seferinde tatminler sonuçlara yol açmaz…

 

 

Prof. Dr. Ceylan Daş, Ezbere İlişkilere Ezber Bozan Çözümler, s.99, Altınordu.

Makaleler

Çocuk Ve Ergen Psikiyatrisinde İlaç Kullanımının Önemi

Çocuk psikiyatrisi, çocuklarda gözlemlenen duygu, düşünce, davranış ve bunlarla alakalı gelişimsel sorunların değerlendirilmesi, tanının konulması ve tedavi planlamasının yapılmasını konu edinen alandır. Çocukluk dönemi ruhsal sorunlarının tedavisi çocuk psikiyatrisinin konusu olmakla beraber değişik uzmanlık dallarındaki hekimler günlük pratikte ruhsal yakınmaları olan çocuklarla karşılaşmaktadırlar. Bu yakınmaların tedavisi için ise sıklıkla değişik ilaçlar kullanılma durumunda kalınmaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre “ilaç” canlı organizmaya girdiğinde onun işlevlerinde değişiklik yapabilen bir maddedir. Psikiyatride kullanılan psikotrop ilaçlar ise beyine etki ederek psikolojik süreçlerde kullanılan kimyasal maddelerdir. Ruh ve sinir sistemiyle ilgili hastalıkların artmasıyla bu ilaçların üretimi ve kullanımı yaygınlaşmaya başlamıştır. Çocuk psikiyatrisinde ilaç kullanımının etkisiyle ilgili kontrollü çalışma sayısının yetersizliğine rağmen psikotrop ilaçların bu alanda da kullanımının özellikle son yıllarda çok arttığı gözlemlenmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde 1987-1996 yılları arasında yapılan bir çalışmada, çocuk ve ergenlerde yıllık psikotrop ilaç kullanım oranının %1,4’ten %3,9’a çıktığı saptanırken, İngiltere’de 10 yıllık bir dönemde çocuk ve ergen hastalarda antidepresan reçeteleme oranının 1.7 kat arttığı, Almanyada ise son yıllarda çocuk ve ergenler için yazılan psikotropik ilaç reçetelerinde yaklaşık 1.5 kat bir artış görülürken, bu artışın özellikle stimulan ve antipsikotik ilaçlarda olduğu, antidepresan reçetelenme oranının sabit kaldığı bildirilmiştir (Olfson, Marcus, Weissman, Jensen,2002:514-21; Aktaran: Kütük,2017).

Continue Reading

Hayatın İçinden Notlarım

Oyun, Kaybetsek de Denemeye Devam Ettiğimiz Yer

Oyun, insanlık tarihi kadar eski ve o zamanlardan günümüze süregelen bir aktivitedir. Oyun ve oyun oynamak daha çok çocuklara yönelik basit bir şeymiş gibi görünse de yapılan araştırmalar bu durumun bu kadar basit olmadığını ortaya koymaktadır. İnsan gelişimine olan etkileri henüz kapsamlı bir şekilde açıklanmış olmasa da oyunun her yaşta ve her canlıda hayatın her döneminde var olan bir etkinlik olduğunu görmekteyiz. Şekli, özellikleri, malzemeleri kültürden kültüre değişiklik gösterse de oyunun evrensel bir özellik taşıdığı tartışılmaz bir gerçektir.

Peki doğduğumuz andan itibaren biz neden oyun oynuyoruz?

Continue Reading

Hayatın İçinden Notlarım

Sevginin Sınırsız Gücü

İnsan hayatının anlamıdır, Sevgi. Yer, kişi, zaman, yaş en ufacık bir farklılık dahi gözetmeden herkes için geçerli evrensel bir iletişim yoludur. İnsanı hem kendine hem de diğerlerine yaklaştıran ve arada şeffaf bir bağ yaratan mucize bir duygudur.

İnsanın sevme ve sevilme duygusu varoluşsal, genetik bir eğilimdir. Beynin nörofizyolojik bir ihtiyacıdır. Her çocuk, insan doğduğu andan itibaren olduğu haliyle sevme ve sevilme ihtiyacı duyar ve olduğu haliyle koşulsuz sevilmelidir de. Beynin sevgi ile ilgili bölümü çocukluğun ilk dört yılında gelişir. Çocuk yeterince sevgi görürse beyinde büyüme hormonları harekete geçer ve gelişimini sürdürür. Continue Reading

Yazılarım

Oyun Bir Çocuğun Yaşamı İçin Ne İfade Eder?

Oynamak her çocuğun hakkı. Çünkü, çocuk demek oyun demektir. Oyun çocuğun fiziksel, duygusal, sosyal, bilişsel gelişimi için önemli bir ruhsal besin. Oyuncağın malzemesi, şekli farklı olsa da, kültüre özgü değişkenleri olsa da, eylemin kendisi evrenseldir.

Her çocuk doğduktan bir süre sonra oyun oynamaya başlar. Onun tanıma, keşfetme, öğrenme yöntemi, beslenme kaynağı oyundur. Dünyaya gelişiyle başlayan bu oyun oynama süreci hayatı boyunca devam eder. Birkaç saniyeliğine durup düşünelim, hangi yaşta olursa olsun oyun oynamayan biri var mı etrafımızda?

Continue Reading

Hayatın İçinden Notlarım

Yaşarken mi, anlatırken mi?

Her insanın hayatı birer hikaye matruşkası bence. Böyle iç içe geçmiş, olayları, karakterleri birbirine bağlı hikayelerden oluşuyoruz. Bu hikayeleri anlattıkça geleceğe taşıyoruz, hatırlıyoruz. Anlatmadıklarımız hiç yaşanmamış gibi yok olup gidiveriyor. Böylece geçmiş veya şimdiki hayatımız anlattıklarımız oluyor.

Masal anlatıcısı Judith Malika Liberman bir TEDx konuşmasında şöyle söylemişti: “Hayatımızı onu yaşarken değil, anlatırken yaratıyoruz.
Anlatmadıklarını unutursun. Sorun şu ki, bazen bazı hikayelerin içinde kayboluyoruz. Hep aynı hikayeyi anlatırsak başka bir hikayenin var olduğunu unutuyoruz!” Continue Reading

Hayatın İçinden Notlarım

Yaşadığımız tüm olaylar, karşılaştığımız herkes bizim onlara yüklediğimiz anlam kadarlar

Aslında yaşadığımız olaylar büyük ya da küçük değil. Onlara o anlamı bizler yüklüyoruz. Yaşadığımız tüm olaylar, karşılaştığımız herkes bizim onlara yüklediğimiz anlam kadarlar.

Yaşadıklarımızı abartan da biziz, küçülten de. Büyüteç, mercek bizim elimizde! Her şey, herkes bizim yüklediğimiz kadar anlamlı, bizim verdiğimiz değer kadar değerli, bizim görmek istediğimiz kadar güzel. Continue Reading

Hayatın İçinden Notlarım

Bir endişe bebeği efsanesinden

Hayatımızda duygu yoğunluğumuzun pik yaptığı dönemlerimiz olabilir. Tüm duyguların içinde bulunduğu beynimizdeki o kontrol odasında bir kaos çıkabilir bazen. Endişe bir taraftan konuşur, korku bir taraftan, derken neşe araya girmeye çalışır, hop geri kapı dışarı edilir filan.. Olabilir yani böyle dönemler. Tam ben de beynimdeki o kontrol odasının karmakarışık olduğu, her kafadan bir sesin çıktığı ve hiç birinin kesinlikle birbirini dinlemediği böyle bir durumda “Bunu napsam da çözsem?” derken Guatemala endişe bebekleriyle karşılaştım. Aslında duymuştum daha önce de ama işte hayat böyle, bazen tam zamanında karşılaşmak gerekiyor gerçekten anlayabilmek için. Continue Reading

Hayatın İçinden Notlarım

Duygular sadece duygudur, çözümlenebilecek sorunlar değil!

Yoğun duygular hissettiğimiz zamanlar neden böyle olduğumuzu anlamaya ve bu durumu çözümlemeye çalışırız. Bu mutsuzluk, kaygı, aşk, stres, heyecan dahil tüm duygular için geçerli bir durumdur. Oysa bunlar çözümlenebilecek “sorunlar” değildir. Bunlar sadece duygudur. Zihnimizde ve bedenimizde olan şeyi yansıtırlar. Bu yüzden çözümlenemez, yalnızca hissedilirler.

Duygularımızı hissedip, varlıklarını kabul ettiğimizde, onlardan kurtulma isteğimizden vazgeçtiğimizde doğal olarak ortadan kalkarlar. Aynı sabahları dağılan sis gibi.. Continue Reading

Hayatın İçinden Notlarım

Zihinlerimizdeki otomatik alarm düğmesi

Duygusal olarak bir kez sendelememiz diğerlerinin de ortaya çıkmasına neden olur ve aynı zamanda ağrı ya da acı olarak bedenimizde de kendilerini gösterirler. Tüm bunlar düşünce, davranış ve duyguları tetikler. Bir araya geldiklerinde ufacık bir duygusal sarsıntıyı bile bir fırtınaya dönüştürebilirler.

Zamanla oluşan olumsuz düşünceler, olumsuz ruhsal durumlar paniğe kapılmamızı kolaylaştırır. Bu tetiklemeler o kadar ufaktır ki farkına bile varamazsınız. Daha da kötüsü, olumsuz düşünceler çoğu kez yanıtlanması gereken acımasız sorular şeklinde ortaya çıkar. Başınızın etini yerler. Ruhunuzu yıpratırlar. Hemen bir yanıt isterler. “Neden böyle mutsuzum? Bugün neyim var benim? Nerede yanlış yaptım? Bunun sonu nereye varacak?” Continue Reading

Hayatın İçinden Notlarım

İçimize bahar gelsin

Her ayın 1’inde aynı şeyi düşünürüm. “Yeni bir başlangıç. Bu ay güzel geçecek.”  İnsan hayatında ne yaşarsa yaşasın, ne kadar umutsuz olursa olsun hep tutunacak yeni bir şey arar. Oturup kaldığı o yerden onu kaldıracak, kalkabilmesi için bir neden. Ufak bir cesaret… İçsel motivasyonumuz için yaparız bunu. Çünkü hepimizin bir ışığa, bir umuda ihtiyacı var… Hepimizin sevmeye, sevilmeye, farkedilmeye, şefkate, heyecanlanmaya, hissetmeye ihtiyacı var. İçimize baharın gelmesine ihtiyacımız var. Yenilenmek, tazelenmek, dallarımızda çiçekler açması hepimizin hakkı, hepimizin isteği…

Hayatın İçinden Notlarım

Cesaret etmeden büyünmüyor

“Korkmaktan korkma! Ödün bile kopsun. Sonra kapa gözünü. Bas karanlığına. Belki biri taş döşemiştir kim bilir?”

İlk defa bir şarkıda duymuştum bu cümleyi.

-Korkmaktan korkma mı? Nasıl yani, korkmak kötü bir şey değil miydi?

Biz küçükken, oyun oynarken hep ne kadar korkusuz olduğumuzu söylerdik. Ben aslandan bile korkmazdım mesela. Annemle babam da hep “Benim kızım hiçbir şeyden korkmaz.” derlerdi. Ben bunca yıl hiçbir şeyden korkmam diye gezindim. Hani korku kötü bir şeydi?  Continue Reading

Hayatın İçinden Notlarım

Yapmam gerek ama içimden gelmiyor

Son zamanlarda ne çok kullandığım bir cümle;  “Yapmam gerek ama içimden gelmiyor!” Kendimde bunu farkettikten sonra bir şey daha dikkatimi çekti; çevremden bu cümleyi ne kadar çok duyduğum!

Bir şeyi yaparken içten gelmesi konusundaki düşüncelerimden bahsetmiştim önceki yazılarımda. Kısaca değinecek olursam; bazı zamanlar yapmamız gereken şey her ne ise yapmak istemeyiz, içimizden gelmez ve gerçekten güzel yapamayız, işkenceye döner o bizim için. Tam bir eziyet. O yüzden öyle zamanlarda durup biraz dinlenmek gerektiğini düşünürüm ben. Biraz izin vermek gerek derim. Continue Reading

Hayatın İçinden Notlarım

Kalplerimizdeki derin çizgiler

İnsanız. Anlaşılamadığımızı, anlatamadığımızı düşündüğümüz, eksik hissettiğimiz anlarımızda yükseltiveririz sesimizi. Daha yüksek anlatmaya çalışırız. Ne yapacağımızı bilmeden eller, kollar, vücut girer işin içerisine. Sanki daha yüksek anlatırsak anlaşılacakmış gibi. Oysa sözlerini anlamadığımız ya da dinlemek istemediğimiz bir müziğin sesini ne kadar açarsak açalım bu anlamamızı kolaylaştırmayacaktır. Hatta tam tersi rahatsız olacak, iyice soğuyacak, bir daha dinlemek istemeyeceğizdir. İşte bazen en güzel tepki sessiz çığlıktır. Karşıdaki duymaz, anlamaz sanırız ama asıl o zaman gerçekten duyar ve gerçekten görür. Continue Reading

Hayatın İçinden Notlarım

“Kimlik Sermayesi”

20’li yaşlar büyülü bir dönem. Bunalımın, arayışın, kendini keşfetmenin ve hatta kendini bulmanın barındığı, kişilik hamurunun şeklinin iyice oturduğu artık detaylara geçildiği, hayata daha gerçekçi bakılmaya başlanılan bir dönem. Önceden insanlar yaşam şartları dolayısıyla hem iş hem aile kurmak bakımından hayata daha erken atılırlarmış. Fakat şu an böyle bir durum söz konusu değil. Önceden 20’li yaşlar iş,aile kurma yaşı olarak görülürken şimdilerde bu algı yerini gezip tozma, eğlenme, özgürlük, yaşayabileceklerini yaşama gibi düşüncelere bırakmış durumda. Her şey zamana fazlaca Continue Reading