İnsanız. Anlaşılamadığımızı, anlatamadığımızı düşündüğümüz, eksik hissettiğimiz anlarımızda yükseltiveririz sesimizi. Daha yüksek anlatmaya çalışırız. Ne yapacağımızı bilmeden eller, kollar, vücut girer işin içerisine. Sanki daha yüksek anlatırsak anlaşılacakmış gibi. Oysa sözlerini anlamadığımız ya da dinlemek istemediğimiz bir müziğin sesini ne kadar açarsak açalım bu anlamamızı kolaylaştırmayacaktır. Hatta tam tersi rahatsız olacak, iyice soğuyacak, bir daha dinlemek istemeyeceğizdir. İşte bazen en güzel tepki sessiz çığlıktır. Karşıdaki duymaz, anlamaz sanırız ama asıl o zaman gerçekten duyar ve gerçekten görür. Hem bizim sesimizi hem kendi sesini! Hem bizde açılan yarayı hem de kendisinin nasıl bir yara açtığını… Sessizlik derin bir kavramdır… İçerisinde zamanı da barındırır, zamansa her şeyin ilacı…
İnsanları en çok sözler yaralar. Yaşananlar, olaylar unutulur da sözler kalbe saplanır, unutulmaz. Söylenen kötü bir söz iki ucu da keskin bir bıçak gibi; hem söyleyene, hem söylenene saplanır. Arada acı dolu bir bağ oluşturur. Her iki insanın da yüzünde bir çizgi oluşur öyle zamanlarda. Bu çizgiler zamanla, benzer şeyleri yaşadıkça derinleşir.
İnsanların kalpleri yüzlerine yansır derler ya… Bana çok doğru gelir bu cümle. Nedeni budur işte. Bu yüzden yaşlandıkça derin çizgiler oluşur insanların yüzlerinde. Onlar kalbimizdeki yaralar,çiziklerdir aslında. Tüm hayatımızdır. Yüzümüzdeki derin çizgiler, kalbimizdeki çizgilerdir. Ve her derin çizginin hikayesi bir başkadır…
Selin Tutku♥️