Aslında yaşadığımız olaylar büyük ya da küçük değil. Onlara o anlamı bizler yüklüyoruz. Yaşadığımız tüm olaylar, karşılaştığımız herkes bizim onlara yüklediğimiz anlam kadarlar.
Yaşadıklarımızı abartan da biziz, küçülten de. Büyüteç, mercek bizim elimizde! Her şey, herkes bizim yüklediğimiz kadar anlamlı, bizim verdiğimiz değer kadar değerli, bizim görmek istediğimiz kadar güzel.
Bir de bu pencereden bakınca canın sıkıldığında, biri seni üzdüğünde, çok kırıldığında, istemediğin bir şey yaşadığında “Ben napıcam şimdi?, “Bana nasıl böyle davranabilir? Bu nasıl olabilir?” gibi cevapsız sorular üretmek, duygu denizinde kaybolmak, uykusuz geceler geçirmek, kısaca zihnine ve bedenine işkence etmek yerine dimdik ayakların yere basıyor ve diyosun ki; “Dur bakalım bi. Sen kim olursan ol, her ne olursan ol, etrafındaki insanlar sana ne sıfatlar yüklemiş olurlarsa olsunlar, şu an sadece sen ve ben varız. Ve sen benim için, benim sana yüklediğim anlam kadarsın!”
Sonra o gözünde büyüyen abarttığın şey her neyse, her kimse birden bir balon gibi sönüp normalleşiveriyor. Yüreğinin sıkışması geçiyor, o boğazındaki düğüm çözülüveriyor. İçindeki fırtınan diniyor, denizin sakinleşiyor, daha net görebiliyorsun her şeyi. Daha kendin gibi, daha emin, daha özgüvenli, daha huzurlu yürüyorsun yolunda.
Şimdi karar senin, mercek senin elinde, aynalar karşında. Karşılaştığın bu duruma dev aynasından mı bakacaksın yoksa elindeki merceği ters çevirip küçültecek,normal boyutuna indirecek misin?