“Korkmaktan korkma! Ödün bile kopsun. Sonra kapa gözünü. Bas karanlığına. Belki biri taş döşemiştir kim bilir?”
İlk defa bir şarkıda duymuştum bu cümleyi.
-Korkmaktan korkma mı? Nasıl yani, korkmak kötü bir şey değil miydi?
Biz küçükken, oyun oynarken hep ne kadar korkusuz olduğumuzu söylerdik. Ben aslandan bile korkmazdım mesela. Annemle babam da hep “Benim kızım hiçbir şeyden korkmaz.” derlerdi. Ben bunca yıl hiçbir şeyden korkmam diye gezindim. Hani korku kötü bir şeydi?
Hep söylüyorum ya, çok etkilendiğim bir cümle var: “bir hikayenin kahramanı olduğunuzu düşünün, nasıl bir kahraman olmak isterdiniz” diye.
Bir süredir kaybettim bu duygumu. Çok istediğim bir şey vardı. Heyecanla, umutla olacağından çok emin olduğum bir şey. Başlangıçta böyleydi ama zaman geçiyordu, bir şey olduğu yoktu ve benim umudum kırılıyordu.
Kahramanı olduğum bir hikaye olduğu aklıma bile gelmiyordu. Hiç bir şey yapmak istemiyorum, yapmak istediğim her şey yarım kalmış. Biraz zaman geçti, ben eski heyecanımı, mutluluğumu, enerjimi özledim ve “aslında benim bir hikaye düşüncem vardı o beni canlı tutuyordu” diyerek sonunda farkettim. Ama farketmek her zaman bir sonuç değildir. Yani farkında olmam bir anda her şeyi değiştirmedi, bu kez hikayemin durduğuna inanıyordum. Hikayem şu an durmuştu, ben de bekliyordum. O olacağını düşündüğüm şey olacaktı onu bekliyordum. Yine zaman geçti. Yine bir şey olmadı. Bu kez artık benim şikayetlerim başladı! “Hiçbir şey istediğim gibi değil! (Ben böyle birisi değilim aslında) Tok olmama rağmen sürekli bir şey yiyesim geliyor. Ah o istediğim şey bir olsa, olsa her şey düzelecek aslında biliyorum ben kendim olucam o zaman.” Bunları tekrarlayıp durdum. Sonra yine zaman geçti. Bir gün kendimden o kadar sıkıldım ki küçük bir kız çocuğu gibi sürekli bahaneler bulup, mızmızlanmaktan başka yaptığım hiçbir şey olmadığını farkettim. Böyle köşede durmuş mutlu olmayı bekliyordum ama bunun için beklemekten başka hiçbir şey yaptığım yoktu.
Kendinizde beğenmediğiniz bir özelliğinizi farkettiğiniz zaman, bunu kabullenmeniz zor olur. Çoğunlukla sert bir dille kendinizi ciddi eleştirilere maruz bırakırsınız. Bu da gerçekten çok yıpratır. Ben de aynen böyle yaptım ve çok sert bir biçimde kendimi eleştirmeye başladım. Daha da mutsuz oldum!
Sonra farkettim ki bu yaptığım bir dirençti. Kafamda bir kurgu oluşturmuştum. O kurgum dahilinde bir şeyler olmalıydı aksi beni korkutuyordu. Aslında ben o çok istediğim şeye ulaşmayı beklerken bir taraftan da içten içe kaçıyordum. Kafamda bir kurgu olarak kalması bana iyi geliyordu çünkü gerçeğinin nasıl olacağı hakkında bir fikrim yoktu ve hayal kırıklığına uğramaktan çok korkuyordum. Kurgumun dışına çıkmak istemiyordum ve bu psikolojide bilişsel yaklaşıma göre büyümeyi reddettiğim anlamına gelir.
İstediğim, inandığım o şeyin olmamasına gücenmiş, kırılmıştım. Gücendim ve bir çocuk oldum, büyümekten korktum. Tüm bunları farkedip değişmesini istediğim gün en başta yazdığım o cümle geldi aklıma. Korkmaktan korkma! Kapa gözünü. Bas karanlığına!
Ve hareket ettim.
Artık ben gibiyim!
Korkunun kötü olduğu düşüncesi ben küçükkenki şeyler için geçerliymiş. Karanlıktan, kabuslarımdan korkmamalıymışım. Bu kurgularımı içinde bulunduğum şartlara göre düzenleyip, esnetebilmeliymişim artık.
Ve bir de.
Cesaret etmeden büyünmüyormuş, anladım.
Selin Tutku♥️
*Şarkı: Nil Karaibrahimgil – Gençliğime Sevgilerle